Allah’a teslim olma konusunda, sizin kendi hakkınızda ne dediğiniz değil, Allah’ın sizin hakkınızda ne dediği önemlidir. Herkes kendini bir şey sanabilir. Fakat kendini bir şey sanmakla o şey olmak farklıdır. Sizin kendinizi ne olarak tanımladığı değil, Allah’ın sizi ne olarak tanımladığı geçerlidir. Bu olay en güzel sevgili peygamberimiz söylüyor: “Bir insan, Allah katındaki değerini öğrenmek istiyorsa, kendisinin Allah’a ne kadar değer verdiğine baksın.” Peki, Allah neye göre bir kulu tanımlayacaktır? İddiasına mı? İspatına mı? Allah: Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. 103/1-3... Buradan da anlaşılacağı üzere ‘iman ettim’ demek yetmiyor onu salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye etmekle devam ettirmek gerekiyor. Yani İddialarımız ispatı gerektiriyor...
Unutmayalım ki, inandığınız değerlerle yaptığınız şeylerin arası açıldığında kaçınılmaz bir süreç bizi bekler. O süreci en güzel şekilde formüle eden cümle şu “ inandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” Hz. Ömer. Eğer inancınız hayatınıza yön vermiyor, yaşantınıza Allah’ı karıştırmıyor ve otorite olarak yaratanı ‘rab’ kabul etmiyor ona teslim olmuyorsanız ‘iktidarsız bir imana’ sahipsiniz demektir. Böyle bir iman modeli yüreğe hâkim değil, yürekte mahkûm olmaya mecburdur.
Hz. Hüseyin (ra): “Hayat iman ve cihad’tır” diyor. İmansız bir hayat, yaşamıyor gibi yaşamaktır. İnandığının uğrunda fedakârlık yapmıyorsan, ona karşı samimiyet duymuyorsan ona inandığını söylemenin anlamı da olmayacaktır.
İnandığı gibi yaşamayıp, yaşadığı gibi inanmanın popiletisinin ve müşterisinin çok olduğu bu toplumda, kardelen çiçeği gibi kışa inat açılabiliyor ve inandığımız değerler uğrunda samimiye ve fedakârlık örnekleri rabbimize sunabiliyorsak, çağımızın İbrahim’i ve Musa’sı olmaya adayız demektir. Varsın çağın Nemrutları ve Firavunları inancımız üzerinden oyunlar oynaya dursunlar, hakkın insanların gönüllerine girmesine ipotek koysunlar, ırmaklar akmayı sürdürdükçe, Musa’lar taşınacaktır Firavun sarayına. Firavunlar korkularını maddi ve manevi soykırıma dönüştüre dursun, çağın pisliğinden ve zulmünden kurtulmak için Firavundan korkmayıp; yalnız Âlemlerin rabbi, biricik otoritesi olan Allahtan korkup ona kul olmaya çalışan Ben-i İsrail anaları da, ‘Biz görevimizi yapalım gerisi Allah kerim’ diyerek, Musa’larını doğurmaya devam edecektir, buda bizi biz yapan ve bizleri değerli kılan İddialarımızı ispat ettiğimiz vakit olacaktır.