Hayat o kadar hızlı akıyor ki, hızına yetişebilmek bana gerçekten çok zor geliyor. Bu hızlı akan hayat çeşmesinde, gündemde hızlı bir şekilde değişiyor hatta değiştiriliyor. Peki! “Gündem” Niçin değişiyor ve değiştiriyorlar dersiniz? Bu sualin cevabını ben vermeyeceğim size bırakıyorum. Ben şunu biliyor ve şuna inanıyorum. “Gündemimizi Allah belirlemeli” Sanki Kur’an bu gündem karmaşasında muhataplarına şöyle sesleniyor: Gündemmi istiyorsunuz, alın size gündem! “Kur’an büyük bir haberdir.” 38/67
Zamanları, mekânları, çağları, insanları, büyükleri, küçükleri, erkekleri, kadınları, yaşlıları, gençleri, zenginleri, fakirleri bütün zaman ve mekânda ilgilendiren en büyük haber, pörsümeyen, eskimeyen, değerini kaybetmeyen haber işte “Nebeu’l Azim” olan Kur’an’dır. Önünde saygıyla eğilinmesi, durup dinlenilmesi gereken, insanların tümünü ilgilendiren, zamanın tümünü kapsayan, mekânın tümünü ilgilendiren bir haberdir Kur’an. Bizi ilgilendiren, hem bugünümüzü, hem yarınımızı, hem dünyamızı hem de ahiretimizi ilgilendiren Kur’an’dan başka bir haber yoktur.
Söyleyin Allah aşkına, kıyametten daha büyük, daha önemli bir haber olabilir mi? Bundan daha önemli, bundan daha büyük bir haber olur mu? Olmaz değil mi? Yani en büyük haber, azamet sahibi, önünde saygıyla eğilinmesi gereken, dehşeti, büyüklüğü kabul edilmesi gereken bir haber ancak Kur’an’dır, Kur’an haberleridir.
Bugün herhangi bir haber programı değil, dünyanın bütün haber şebekelerini meşgul edecek bir haber yayınlansa kaç gün sürer? Ya da bu haber kaç kişiyi ciddi biçimde ilgilendirir? En büyük haberler kaç kişiyi ilgilendirir? Veya ilgilenseler bile ne kadar süreyle ilgilendirir insanları? Kaç gün? Kaç ay? Kaç yıl ilgilendirir insanları? Bir yıl, elli yıl, yüz yıl… Öyle olmuş, nitekim sonunda unutulup gitmiş.
Ama bakıyoruz, Kur’an kıyamete kadar bütün insanları, bütün zamanları, bütün mekânları kapsayacak gerçekten azamet sahibi bir haber. Kur’an’ın bize verdiği haberler öyle Azim öyle büyük ve önemli haberlerdir ki, tüm insanları, tüm zamanları ilgilendiren haberlerdir. İşte flaş haberlerden bir tanesini okuyalım, bakın Allah diyor ki:
Göklerde ve yerde ne varsa her şey Allah’ı tesbih etmiştir. Allah, Aziz’dir, Hâkim’dir. 57/1
Tesbih, Allah’ı tam ve mükemmel kabul etmektir. Tesbih, Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etmek, Allah’ı kendi sıfatlarıyla kabul etmektir. Yani Allah kitabında kendini nasıl anlatmışsa, hangi sıfatlarla muttasıf olarak tanıtmışsa, o şekilde kabullenip inanmaktır. Allah'a ait olan bu sıfatları başkalarına vermemektir tesbih. Demek ki tesbih Allah kendini bize nasıl tanıtmışsa öylece kabul etmektir. O’nun sıfatlarını başkaları üzerinde düşünmemek, başkalarına vermemektir.
Allah’ın sıfatlarını başkaları üzerinde düşünmek, ya da sıfatları konusunda Allah'ı eksik kabul edip, yerdekilerle O'nun bu eksikliğini tamamlama gayreti içine girmekse şirktir.
Meselâ; Allah Rabbdır ve rubûbiyeti eksiksizdir. Ama bu konuda O'nu eksik kabul edip, O'nun bu eksikliğini tamamlamak üzere yeryüzünde bir takım Rabler, bir takım kanun koyucular, program yapıcılar aramak şirktir.
Bir de tesbih gündemde tutmak, gündeme almak demektir. Sürekli O'nu konuşmak ve O'nun ayetlerini konuşmak demektir. Göktekiler ve yerdekiler sürekli Allah'ı tesbih ederler. Yani sürekli O'nu gündemde tutarlar. Bakın insanlar şu anda neleri tesbih etmeye çalışıyorlar? Yani neleri gündemde tutmaya çalışıyorlar? İnsanlar en çok neleri konuşuyorlarsa, en çok neleri gündemde tutmaya çalışıyorlarsa onları tesbih ediyorlar demektir.
Bakalım Allah kendini nasıl anlatacak bize? Nasıl bir kulluk isteyecek bizden? Bu kulluğumuzun sonunda bize neler vaat edecek?
“O Allah Aziz ve Hâkim’dir.” Aziz, izzet sahibi demektir. İzzetine kimsenin toz konduramayacağı, sahasına kimsenin giremeyeceği, aldığı kararları kimsenin gözden geçiremeyeceği, mutlak galip, mutlak egemen, mutlak güçlü demektir.
Hakîm de hâkimiyet sahibi, hayata hâkim olan demektir. Hikmet sahibi, hüküm sahibi, hayatın tümüne hâkim olan varlık demektir.
Bir soru sorayım burada: Hayatımıza hâkim olan kim? Kim hâkim hayatımıza, bir düşünün!
“Allah Aziz ve Hakîmdir.” Dünya üzerindeki bütün devletler, herhalde tarihin derinliklerinden bu yana bütün devletler bütçelerinin yarısını hemen hemen bu iki kaynağa yatırmışlardır. Bütçelerinin, imkânlarının yarısını bu iki sektöre yatırmışlardır. Birisi eğitim sektörü, diğeri de savunma sektörü, askeriye. Eğitim ve savunma harcamaları. Niye böyle yapıyorlar? Dertleri ne bu devletlerin? İstiyorlar ki Aziz biz olalım, Hakîm biz olalım. Yani bütün devletler, en güçlü ve en bilen olabilmek için maliyenin en büyük bölümünü bu iki sektöre harcamaktadırlar. Eğitim sektörüne ve savunma sektörüne… İstiyorlar ki dünyanın en güçlü, en süper ordusu bizim ordu olsun, dünyanın en bilgin, en bilge, en hikmetli, en kültürlü toplumu bizim topum olsun...
Ama bakın Allah diyor ki: “Ey insanlar, ey kullarım, iyi bilin ki en güçlü Benim! Aziz Benim! Mutlak güç, kuvvet sahibi Benim! Mutlak egemen Benim! Hakîm olan da Benim! En bilen Benim! Mutlak bilen, bilgisi tam olan, bilginin kaynağı Benim! Hâkimiyet de Bana aittir! Hayata hâkim olan da Benim! Gelin ey kullarım, eğer derdiniz güçse, güçlü olmaksa, dünyanın en güçlü ordusuna sahip olmak istiyorsanız Benimle beraber olun! Yeryüzünün en izzetli ve şerefli toplumu olmaksa derdiniz, bunun için yatırımlar yapıyorsanız, gelin Benimle beraber olun. Yok, eğer derdiniz eğitimse, derdiniz bilgin olmak, bilge olmaksa, yeryüzünün en bilgin, en hikmetli toplumu bizim toplum olsun diye çırpınıyor, bütçenizin yarısını bu işe yatırıyor, Milli Eğitime bu kadar önem veriyorsanız, gelin Benimle beraber olun! Hikmetli olmayı, Hakîm olmayı, bilgin olmayı, bilge olmayı Benden öğrenin! Bu iş için başkalarına müracaat etmeyin! Bunları başka şeylerde aramayın. Bunları benim kitabımda ve o kitabımın pratiği olarak seçip eğittiğim elçimin örnek sünnetinde bulacaksınız.