BAŞAR BİBEROĞLU: SAVAŞ, DÜNYANIN NERESİNDE VE HANGİ GEREKÇE İLE OLURSA OLSUN KABUL EDİLEMEZ
Ünlü İş İnsanı, AK Parti'nin İstanbul'da etkili ismi Başar Biberoğlu, Rusya-Ukrayna savaşını ve Türkiye'nin aldığı sorumluluğu gazetemize değerlendirdi...
13.03.2022 / 15:31
Ünlü İş İnsanı, AK Parti'nin İstanbul'da etkili ismi Başar Biberoğlu, Rusya-Ukrayna savaşını ve Türkiye'nin aldığı rolü gazetemize değerlendirdi...
BAŞAR BİBEROĞLU:
Öncelikle Türkiye'nin liderliğinde gerçekleşen Antalya zirvesi üzerinden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm dünya adına çok büyük bir diplomasi anahtarı olduğunu herkese göstermiş olması ülkemiz adına olağanüstü önem arz etmektedir. Bu dip notu bildirerek yazıma geçmek istiyorum...
24 Şubat sabahında dünya bambaşka bir güne uyandı.
Rusya askeri birlikleri “Askerden ve nazizmden arındırılması” gerekçesiyle Ukrayna’ya operasyon başlattı.
Başlangıçta belli bölgelerle sınırlı olacağı düşünülen müdahale ilerleyen günlerde ne yazık ki topyekün bir savaşa dönüştü.
Akıl alır gibi değil.
21. Yüzyılda kilometrelerce uzunluktaki konvoy boyunca ilerleyen tankların kullanıldığı savaş gerçeği ile karşı karşıyayız.
Böylesine acı bir tablo karşısında dünya duyarsız kalmadı, küresel ölçekte işgal protestoları düzenleniyor.
ABD’den Hindistan’a İngiltere’den İtalya’ya kadar binlerce savaş karşıtının bir araya geldiği eylemler yapılıyor.
Rusya’ya tepki olarak gündeme getirilen yaygın kınamaların yanında ekonomik başta olmak üzere çok yönlü yaptırımlar da uygulanıyor.
Devletlerin getirdiği askeri, siyasi ve ekonomik yaptırımların yanında çok sayıda özel kuruluş da Rusya ile bağlantılarını koparmaya dönük kararlar alıyor.
Bu bağlamda birçok Avrupa ülkesinin hava sahasını Rusya'ya kapatması sonucu Rusya Dışişleri Bakanı ve heyeti Cenevre'deki Birleşmiş Milletler toplantısına gidemedi.
Ortaya çıkan durum bir ülkenin itibarının geldiği yer açısından son derece düşündürücü olmalı.
Bu noktada yaptırımların bazı noktalarda ‘hedefinden saptığı’ da söylenebilir.
Rus vatandaşlarına yönelik dışlamalar, görevden almalar spor, müzik, kültür alanına bile sıçradı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde görev yapan Rus vatandaşlarına, Batı ülkelerinde öğrenim gören Üniversite öğrencilerine yönelik olumsuz tavırlar gelişmeye başladı.
Diğer yandan savaşı başlatan Rusya’da savaşı protesto edenlere karşı çok sert bir tavır sergileniyor, içinde çocukların olduğu gruplara karşı bile ‘toplu tutuklamalar’ yapılıyor.
Savaş, dünyanın neresinde ve hangi gerekçe ile olursa olsun kabul edilemez.
Savaş, bir insanlık suçudur ve cezasız kalmamalıdır.
Otokratik liderlerin keyfi kararlarıyla yapılan saldırılarla sivil halkın ölmesi, yaralanması ve yerinden, yurdundan edilmesinin haklı görülebilecek bir yanı olamaz.
Orantısız güç kullanılarak yapılan saldırılara karşı ülkesini ayakta tutmaya çalışan, direnen Ukrayna halkının onurlu mücadelesi ise her türlü takdirin üzerindedir.
Savaşın yaşandığı bölgede çok stratejik bir öneme sahip olan Türkiye açısından da olanı biteni gözden geçirmek gerekli.
Batılı ülkelerin çok önemli bir bölümünün katıldığı “Rusya’ya çok yönlü yaptırım” anlayışına karşı devletimizin “Denge politikası” diye tarif edilen ‘mesafeli duruşu’ üzerinde durulmaya değer.
Türk hava sahasının Rusya’ya açık olmasından yararlanarak Rusların diğer ülkelere ulaşım ve ticaretlerini Türkiye üzerinden yapmaları ‘yaptırımların delinmesi’ şeklinde yorumlanır mı, bekleyip göreceğiz.
Savaş döneminde daha da önem kazanan “Montrö Sözleşmesiyle” ilgili ise iktidar kanadından yapılan açıklamalara sadık kalınıp kalınmayacağı ilerleyen süreçte ortaya çıkacak.
Gelinen noktada Türk halkı olarak TBMM’deki görüşmeler ‘devlet sırrı’ kapsamında olduğu için krizin nasıl yönetileceğini ne yazık ki bilemiyoruz.
Diğer yandan aradan geçen sürede iç kamuoyunda savaşa karşı toplumsal anlamda ciddi bir tepki oluşmadı.
Muhalefet partileri de dahil olmak üzere savaşı kınayan düşük profildeki açıklamalar dışında dünyada olduğu gibi ‘kitlesel katılımlı protesto gösterileri’ yaşanmadı.
Not düşmek gerekirse sol kesimde dillendirilen Ukrayna liderinin kişiliği üzerinden yürütülen eleştirilerin de zamanlama bakımından anlamsızlığı ortada.
Çok önemsiz konularda bile yoğun paylaşımlar yapılan sosyal medya platformlarında da etkili bir tepkinin oluştuğunu söylemek mümkün değil.
Aç, susuz ama her şeyden önemlisi can güvenliği olmayan füze, bomba tehdidi altında sığınaklarda yaşamaya çalışan kadın, çocuk, hasta, yaşlı, engelli binlerce insanın ‘dramına’ karşı yalnızca izleyici olmak çok üzücü.