Sarıyer Yenigün, Sarıyer'in Gerçek Tarafsız Gazetesi - SAVAŞ KİMİN HAKLI OLDUĞUNA DEĞİL </br>KİMİN GÜÇSÜZ OLDUĞUNA </br>KARAR VERİR!!!
ŞEREF AYER </br>KOVULMADIKÇA </br>SARIYER İFLAH OLMAZ!!!
Karakter boyutu :13 Punto15 Punto17 Punto19 Punto

SAVAŞ KİMİN HAKLI OLDUĞUNA DEĞİL
KİMİN GÜÇSÜZ OLDUĞUNA
KARAR VERİR!!!

SAVAŞ KİMİN HAKLI OLDUĞUNA DEĞİL </br>KİMİN GÜÇSÜZ OLDUĞUNA </br>KARAR VERİR!!!
Sarıyer'in sevilen ismi, Kanaat Önderi Ali Rıza Zaman, Rusya'nın, Ukrayna'ya gerçekleştirdiği saldırıları geniş yelpazede değerlendirdi.
25.02.2022 / 12:48
Sarıyer'in sevilen ismi, Kanaat Önderi Ali Rıza Zaman, Rusya'nın, Ukrayna'ya gerçekleştirdiği saldırıları geniş yelpazede değerlendirdi.

Konuyu sadece bugünün konjonktür yapısına göre değil, aynı zamanda tarihi pencereden de ele alan Ali Rıza Zaman, tüm plan ve stratejinin yıllar öncesine dayandığını gözler önüne serdi.

Zaman; bilgisi, donanımı ve öngörüsü ile yine fark yaratan analizler sundu.

ALİ RIZA ZAMAN:
Rusya’nın, bağımsız bir ülkenin içişlerine karışarak, ülkenin bölünmesine giden sürecin işgal yöntemiyle ve özellikle sivilleri hedef alan saldırıları ile baş aktör olması kabul edilebilecek bir durum değil.



Üstelik Rusya, şimdi yaptığı gibi, tarihsel bahaneler ileri sürerek, etrafındaki ülkelerden de istemlerine devam etme gücünü kendinde bulabilir ki bunun sonuçları oldukça sıkıntılı süreçler yaratabilir.

Hem Rusya hem de Ukrayna ile oldukça önemli ilişkiler içinde olan Türkiye için, diplomasinin önemi de yeniden öne çıkıyor. Çünkü Türkiye, oluşan konjonktürde, her iki ülkeyi de kaybetmemek ve ilişkilerini etkin olarak sürdürmek durumunda.

Günlerdir devam eden Karadeniz krizinde oluşan konjonktürde, Rusya, yeni hamlesiyle, “Ben buradayım dedi.”

Rusya, Başkan Putin tarafından yapılan açıklamayla, tarihsel boyutta bir Ukrayna olmadığından ve bölgenin tarihsel kökende Rus olmasından hareketle hak iddiasıyla, Ukrayna’nın doğusunda, Rusya sınırında bulunan Donetsk ve Luhansk bölgelerinin 2014’ten bu yana sürdürdükleri ayrılıkçı hareketlerini destekleyip bağımsızlıklarını tanıdı.

Bu durumda Rusya Kırım ilhakı ardından Ukrayna’dan iki bölgeyi daha koparmış oldu ve yeniden emperyalist olduğunu bir kez daha gösterdi.

Rusya 1991’de, yaşadığı perestroika ve glastnos politikalarının ardından, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla kendinden kopan ve bağımsızlıklarını ilan eden ülkelerden bir kısmını, Birleşik Devletler Topluluğu adıyla oluşturduğu organizasyonda tutmaya çalışsa da devreye giren Batı emperyalizmiyle, bir süre sonra, Avrupa kanadından başlayarak, eski SSCB bağlılarını, NATO kapsamında kaptırmaya başladı.



Batı, AB ve NATO ile baskıyı artırırken, ABD doğrudan yeni bir bölgesel tertiplenmeyle, Karadeniz’i kontrol edebilecek bir konuşlanma sağlamaya başladı.

Rusya, perestroika ve glastnos ardından yeniden toparlanmaya çalışırken, 2004’te, Baltık ülkeleri olan Estonya, Letonya ve Litvanya’yı NATO’ya kaptırdı.

NATO, Gürcistan’a da el atıyordu ki Rusya’nın hamleleriyle bu durum ötelendi.

Ancak NATO, SSCB güdümünde olan Doğu Avrupa ülkelerini de bünyesine katmayı başardı.

Bu durumda, Rusya, NATO tarafından çevrelenmiş bir konuma itilirken, İngiltere, Fransa ve ABD, Kafkaslara ve Orta Asya’ya el atmaya başladı.

Bu gelişmeyle, Rusya tamamen küresel güç konumu dışına itilmek isteniyordu ki Suriye kriziyle birlikte yaptığı hamlelerle, Rusya, yeniden Çarlık Rusya’sı görkemine erişme fırsatı yakaladı.

Rusya yaptığı hamlelerle, en eski hedeflerinden biri olan, sıcak denizlere inme idealini Suriye üzerinden yakalamış oldu.

Doğu Akdeniz konuşlanması Rusya’yı öne çıkarırken, ABD, yeni hamlelerle Karadeniz’e odaklandı.

Rusya’nın Çin ile birlikte oluşturduğu Şanghay İş Birliği Örgütü, Orta Asya Devletlerinin katılımıyla Rusya’nın elini yeniden güçlendirirken, Rusya, Ortadoğu hamlelerinde de ABD’nin düşmanı konumundaki İran ile ilişkilerinde bir bahar havası yakalayarak, Suriye ve Irak üzerinde etkisini artırdı.



Bu arada bastıran Çin, yeniden şekillenen küresel güç dengelerinde ABD’yi sıkıştırmaya başlayınca, ABD, Orta Asya ve Karadeniz politikalarıyla planladığı hamlelerini mümkün olduğunca öne çekip, esas problem olarak varsaydığı Çin ile kozlarını paylaşmak üzere, yönünü Asya Pasifik’e çevirme kararı aldı.

Ancak, gelişmeler gösterdi ki Rusya, küresel güç konumundan kesinlikle ödün vermeyecek.

Oluşan konjonktürde ABD, büyük bir enformasyon mücadelesi ile Rusya’yı Karadeniz’de istediği istikamette yönlendirme çabalarında, bir kez daha, Rusya’nın hamlesi karşısında boşa düşmüş oldu.

Üstelik yapılan açıklamalarla bir kez daha görüldü ki ABD yine, birliktelik görüntüsü verdiği bir ülkeyi, bir başına bıraktı.

Gözler, hala Karadeniz’de.

Birkaçı hariç hemen hemen tüm ülkeler, yaptıkları açıklamalarla Rusya’nın bu hamlesini kabul edilemez olarak belirttiler.

ABD’nin ve Batı ülkelerinin cılız tepkisi ve sadece ekonomik yaptırım kararları almalarının ardından "küresel bir iş birliği mi var" sorusu da akıllara geldi...

Çünkü Rusya, AB’nin enerji ihtiyacını karşılayan başlıca ülke konumunda ve yapabileceği karşı ekonomik hamlelerle AB’nin canını yakabilecek güce sahip.

Çünkü enerji = üretim anlamına geliyor.

Anlaşılan o ki devam eden enformasyon savaşı, Rusya’nın son hamlesi karşısında, bir ekonomik yaptırımlar mücadelesine dönüşecek.

Pandeminin etkisinden kurtulmaya çalışan Dünya, yeni bir krizle, yeniden ekonomik zorluklarla mücadeleyle baş başa kalacak.

Rusya’nın, bağımsız bir ülkenin içişlerine karışarak, ülkenin bölünmesine giden süreci desteklemesi kabul edilebilecek bir durum değil.



Üstelik Rusya, şimdi yaptığı gibi, tarihsel bahaneler ileri sürerek, etrafındaki ülkelerden de istemlerine devam etme gücünü kendinde bulabilir ki bunun sonuçları oldukça sıkıntılı süreçler yaratabilir.

Hem Rusya hem de Ukrayna ile oldukça önemli ilişkiler içinde olan Türkiye için, diplomasinin önemi de yeniden öne çıkıyor.

Çünkü Türkiye, oluşan konjonktürde, her iki ülkeyi de kaybetmemek ve ilişkilerini etkin olarak sürdürmek durumunda.