Sarıyer Yenigün, Sarıyer'in Gerçek Tarafsız Gazetesi - SEVEN SEVDİĞİNİ GÖSTERSİN
Karakter boyutu :13 Punto15 Punto17 Punto19 Punto

SEVEN SEVDİĞİNİ GÖSTERSİN

SEVEN SEVDİĞİNİ GÖSTERSİN
Adem Özpolat Yazdı...
15.10.2021 / 11:33


“Sizden biriniz, ben kendisine babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli/sevgili olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz.” (Buhârî, İman, 2; Müslim, İman, 69; Nesâî, İman, 114)

Efendimiz’i (sav) sevmek, hissiyatın ve heyecanın konusu değil, imanın bir gereğidir. Bir Müslüman için peygamber ile arasındaki sevgi bağının nedeni konusunda söylenecek ilk ilke bu olmalıdır. İnanan insan, iman etmek zorunda olduğu peygamberini sevme meselesini, hissiyat ve heyecana indirgenmeyecek kadar mühim bir konu olduğunu bilmek durumundadır. Bakın Rabbimiz Tevbe Suresinin’24. Ayetin de şöyle buyurmuştur:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kazandığınız mallar kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resulü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ve sevgili geliyorsa o zaman Allah’ın sizin hakkınızdaki hükmünü bekleyin durun. Allah fasıklar topluluğunu asla hidayete erdirmez.”

Malumunuzdur ki sevmek sadece dil ile ifade edilmez. Her sevdiğini söyleyen sevdiğini göstermek yani ispat etmek zorundadır. Dolayısıyla, " Seni seviyorum Ya Rasulullah" diyerek te sevgimizi göstermiş olmuyoruz. Çünkü her sevgi bir iddiadır ve her iddia da bir ispat ister. Efendimizi (sav) sevdiğimizi iddia eden bizler, onu tanıma adına; o nasıl bir babaydı, amcaydı, yeğendi, kardeşti, komşuydu, akrabaydı, dedeydi, evlattı, komutandı, tüccardı, muallimdi, davetçiydi, eşti, arkadaştı, dosttu? diye, başta kulluk kitabımız Kur'an'a, sonra siyeri nebi kitaplarına ve hadis-i şerif kitaplarına mürââcat etmemişsek bu nasıl bir sevgi Allah aşkına? Bu sevgi kuru bir sevgiden öteye geçmez mi? Sevdiğini tanımayan, sevdiğinin davası uğruna zamanını dahi veremeyen bir insan, nasıl sevgiden bahsedebilir? Çünkü seven adam, sevdiğinin davasını da, sevdiği her şeye de sahip çıkar.

Tirmizi de geçen bir rivayette; "Sevgili peygamberimiz bir gün Mescidi Nebevi de sabah namazından sonra cemaate dönmüş ve "Ebu Bekir nerede demiş? Ebu Bekir (ra) hemen ayağa kalmış ve peygamberimizin sağına geçmiş. Peygamberimiz bu kez Ömer nerede? buyurmuş. Ömer (ra) hemen ayağa kalkmış ve peygamberimizin soluna geçmiş. İki cihan güneşi Efendimiz bir Ebu Bekir'in (ra) elini tutmuş havaya kaldırmış, bir Ömer'in (ra) elini tutup havaya kaldırmış ve şöyle demiş; "Kıyamet günü işte biz bu şekilde dirileceğiz." (Yani yan yana olacağız) Dikkat edersek sevgili peygamberimizin bir elinde Ebu Bekir'in (ra) eli, diğer elinde ise Ömer'in (ra) eli var. Yine dikkat edersek Ebu Bekir'in (ra) ve Ömer'in (ra) bir elleri boş...

Madem bizler de sevdiğimizi iddia ediyoruz, o halde o elleri tutmaya var mısınız? Sağımıza ve solumuza bakmadan, acaba ilk kim o elleri tutacak demeden, ben varım, o eli önce ben tutacağım, demeliyiz.

Yalnız o elleri tutmak bedel ister. Ciddiyet ister, sorumluluk ister, istikamet ister, takva ister, dirayet ister, merhamet ister...

O elleri hayallerimizle değil, hayatlarımızda tutmalıyız. Çünkü Efendimize ve sahabeye (Allah hepsinden razı olsun) yakın olmak için önce onların hayatlarına yakın olmamız gerekiyor.

Son olarak; Mevlüd gecelerinde yakmış olduğumuz kandilleri, ertesi gün dillerimizden çıkanlarla ve yanlış hareketlerimizle söndürmeyelim. Bu manada kandillerde bize kalan sadece üç beş adet simitte olmasın. Bu günler Efendimizi tanıma, anlama ve yaşama adına bizler için bir sebep olsun. Mevlüd kandiliniz mübarek olsun. Hayırlı Cumalar...