Sarıyerli usta siyasetçi Mehmet Deniz, gündemin önemli konularına değinerek, yetkililere çok ciddi mesajlar gönderdi.
Ekonomiyi masaya yatıran ve yaptığı birbirinden değerli analizlerle fark yaratan Mehmet Deniz'in yazısını sizlerle paylaşıyoruz...
MEHMET DENİZ:
Son günler de ekonomide fahiş fiyat artışları görmekteyiz.
Üstelik bu fiyat artışları temel gıda maddelerinde kendini gösteriyor.
Fiyatlar bir yılda %25-%100 oranında artıyor.
Ticaret Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarda fahiş fiyat artışı uygulayan 208 firmaya 6,9 milyon lira idari para cezası uyguluyor.
Ülkemizde şu an öne çıkan yoksulluk, işsizlik ve hayat pahalılığı can yakıyor.
Bu durumda olmamızın tabiiki dünyayı kasıp kavuran covid-19 salgın hastalığının büyük etkisi olması yanında, kendimize has, siyasal, ekonomik ve sosyal politikadaki geçmişte alınan yanlış kararların büyük etkisi var.
Şöyle ki;
Bilindiği gibi Dünya da ekonomik sistemler 3 gruba ayrılır;
Devletçi ekonomiler;
Bu sistemde üretim araçları devlet mülkiyetindedir.
Merkezi planlama esastır.
Ekonominin genişletilmesi ve istikrar kazanması için hükümetin ekonomiye aktif müdahale etmesi gerekir.
Serbest piyasa ekonomileri:
Ülkemizde 24 ocak 1980 yılında '24 ocak ekonomik kararları' altında bu sistem uygulanmaya başlanmıştır.
Özal tarafından uygulamaya konulan, serbest piyasa ekonomisini ünlü iktisatçı Adam Smith bir cümle ile özetler. "Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar.”
Fiyatlara devlet müdahale etmez fiyatlar arz ve talebe göre serbestçe belirlenir.
İsteyen istediği fiyattan malını satar.
Piyasa özel sektörün yani reel sektörün elindedir.
Sosyal yönü olmayan bu sistem sadece kâr amacı üzerine kurulmuş ve son derece acımasız, rekabetten uzak vahşi kapitalist sistemdir.
Ünlü İktisatçı john Maynard Keynes ise bu sistemi şöyle özetlemişir, “Piyasalar mantık ile değil hayvani içgüdüler ile hareket eder.”
Yani vahşi, acımasız ve popilistir.
Bu Devletçi ve serbest piyasa ekonomisinin yanında bir de 'karma ekonomik sistem' var.
Bu piyasa da genellikle özel sektörün elindedir ancak devlet gerek gördüğü durumlarda piyasaya müdahale eder.
Bu sistemleri kısaca açıkladıktan sonra gelelim bu günkü gıda enflasyonuna;
Bizim bildiğiniz gibi TANSAŞ larımız, GİMA larımız vardı.
Tansaş halka ucuz et,meyve ve kömür gibi maddeleri ucuz fiyata satmak için 1973 yılında İzmir Belediyesi tarafından kurulmuştu.
Gima ise aynı amaçlarla devlet tarafından yükselen fiyatlar karşılığında halkı korumak, temel gıda maddeleri satmak için 1956 yılında kurulmuştur.
Devlet, piyasaya bir 'Piyasa Oyuncusu' rölünde bu Gima ve Tansaş gibi kurumları aracı kullanarak dolaylı olarak müdahale eder, fiyatların artışını önlerdi.
Bugün ise devlet dolaylı müdahale gücünü bu kurumları uluslararası kuruluşlara sattığı için yapamayarak, cebren fiyatları aşağıya çekme yolunu benimsemek zorunda kalmıştır.
Aslında bu yöntem benim hiç benimsemediğim, ancak 1980 yılında uygulamaya konulan ve şu anki hükümetin beninsediği serbest piyasa kurallarına karşıdır.
Normal de serbest piyasa ekonomisinde fiyatlara devlet müdahale etmez.
Düşünün, şu an her ilçemizde kamu tarafından yönetilen birkaç Tansaş ve birkaç Gima opmuş olsa idi bu fiyatlar bu kadar fahiş bir şekilde artar mıydı?
TANSAŞ, GİMA TARİHÇESİ...
24 ocak kararları neticesinde Gima, 1993 Yılında Dedeman- Bilfen grubuna satıldı.
1996 yılında Dedeman Hüsnü Özyeğin- Fiba grubuna sattı.
En son 2005 de Fiba holding Gima marketlerini Fransızların ortak olduğu Carreforusa ya sattı.
Yine Tansaş ta 1996 yılında İzmir Belediyesi borçlarını kapatmak için aynı yöntemle Migros’a satıldı.
Halka ucuz gıda temini için kurulan bu iki güzide kuruluş, yabancıların eline geçmiş, uluslararası sermayenin yönetimine devredilmiştir.
İşte devlet kurumlarının yabancılara satılmasının en büyük sakıncasını şimdi canlı, canlı yaşıyoruz.
Türk halkı da bu bedeli acımasızca ödüyor.
HALK EKMEK...
Bu durumu bir başka örnekle de somut bir şekilde açıklamak mümkün.
Bu gün İstanbul Belediyesi'nin üretip halka sattığı 250 gr halk ekmeğin fiyatı “1” tl dir.
Buna karşılık 200 gramlık özel sektör fırınlarında üretilen normal ekmeğin fiyatı ise "2” Türk lirasıdır.
Burada gramajlar dikkate alındığında, halk ekmekle piyasada ki fırınlarda üretilen ekmek arasında %100'ü aşan bir fiyat farkı göze çarpıyor.
Her ne kadar engellenmeye çalışılmış olsa da bu engeller aşılarak halk ekmeğin üretiminin artırılması ve bu zor dönemde vatandaşın ucuz ekmeğe erişimi sağlanmış olması İstanbul için sevindiricidir.
Bugün halk ekmek fabrikası satılmış olsaydı, İstanbul’lu ekmeği 2 tl ye değil daha da yüksek bir fiyata yiyecekti.
Gerek yerel yönetimlerin, gerekse devlet yönetiminin elinde bulundurduğu üretim kaynaklarının elinden çıkarması yani satması...
Ne kadar doğrudur?
Ne kadar yanlıştır?
Bunu okurların takdirine bırakıyorum...