AK Parti Sarıyer İlçe Başkanı Salih Bayraktar, eğitim ve gençler için önemli bir yazı kaleme aldı. Salih Bayraktar’ın ders niteliğinde ki bu çarpıcı yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
AK PARTİ SARIYER İLÇE BAŞKANI SALİH BAYRAKTAR:
Okulların açılmasıyla her kafadan bir ses çıkıyor, eğitimden ve insandan bahsediliyor. Pozitivist taklitçilik heveslerinden doğan ilim putperestliği, tesirini hala sürdürüyor. Pozitivist ilim, kıymet hükümleri vermez. İnançtan, ahlaktan, idealden, sevgiden, faziletten, saadetten söz etmez. O sadece maddeyle meşgul olur. İnsanı hangi ideale nasıl yönelteceğiz? Okula gitsin, para kazandırıcı branşların bilgilerini öğrensin, meslek sahibi olsun. Sonra? İnsan sadece bu mu demek? Şahsiyeti, bütünlüğü, dengesi, istikameti, ruhu, kalbi, zihni, iradesi yok mu o’nun? Bütün bunlar nerede, ne zaman hatırlanacak? İnsanın bütünlüğü, eğitimin bütünlüğünü gerektirmez mi? “Milli Eğitim” kavramı niçin vardır? Gençler, kurslarda, okullarda gece gündüz çalışarak matematik-fizikkimya- yabancı dil öğrensinler. Vermek istediğiniz bu bilgilerin hepsini en mükemmel şekliyle kafalarına soksanız bile, onlara ne kazandırmış olursunuz? Hiç düşündünüz mü? Bu bilgiler verildiği zaman cehaletten kurtardığınızı söyleyebilir misiniz? Uzmanların çoğu, kendi dalları dışında kalan sahanın kara cahili oldukları gerçeğini de unutmayalım. Genişlik isteyen uzmanlık dallarına adam yetiştiremiyoruz; sadece o boşlukları sıradan elemanlarla dolduruyoruz. Sosyal ilim dallarındaki manzara budur.
KABAHAT; HAYAT VE İNSAN ANLAYIŞIMIZDA
Gençlerimizin manevi-fikri-felsefiedebi hiçbir değerli kitabı birkaç saat okumaya dayanabilecek halleri yok. Onları adeta bezdirmişiz, tüketmişiz. Hayatın çok geniş ilgi alanlarına karşı, onları asgari manada olsun teçhiz edememişiz. “Nesil farkı var” deniyor. Ne saçma bir mazeret.
Kabahat; eğitim anlayışımızda, hayat ve insan anlayışımızda. Her şey oradan kaynaklanıyor. Pozitivist ilimcilik, maddeciliğin ekonomizm türüyle öyle bir kaynaştı ki; ortaya, tutacak tarafı olmayan, kaygan-sırnaşık-önü alınamaz apayrı bir moda tasallutu çıktı. Girmediği yer, nüfuz etmediği alan, kemirmediği doku kalmadı. Fikir, ilim, edebiyat, estetik, politika, musiki, her şey yamuldu. Üstelik birileri sebebi oldukları neticenin aynı zamanda şikâyetçisidirler!
Konuşulması gerektiği halde konuşulmayan çok mesele var. İçinde yaşıyoruz, sıkıntısını çekiyoruz, ama konuşup yazamıyoruz. Engelleyici sebep, alışkanlıklarımızdan, telakkilerimizden kaynaklanıyor. Kendimize göre çözümler ürettiğimiz oluyor. Fakat bunlar, şifahi ve dar çözümler. Meseleleri cesaretle ilim ve tefekkür zeminine bütün açıklığıyla götürmeden, usul şartlarına tam riayetle serbestçe konuşup-yazmadan zaruretleri aşamayız ve bilhassa gençlerimize yol gösterici olmak vazifesini hakkıyla ifa edemeyiz.
Diploma, kariyer, anaokullarında 3-5 yaşındaki çocuklar için bile yabancı dil, ikinci yabancı dil hastalığı vs. Düşüncelerine dokundurtmayan, hayat tarzlarını din haline getiren insanlarla neyi konuşabilirsiniz ki? Fikir yok! Okuma, düşünme okumayı düşünmeyi hayatının bir parçası haline getirme yok! İlmi-fikri izahları gerektiren hususlara kafa yoran/yorması gereken adam bulamaz olduk.
Dokunup geçenleri fark ediyorum. Yetmez. Sadece başlangıç adımlarını atmaya yarar. Sonrası gelmez.
KİMLİK BUNALIMI TOPLUMUN BÜTÜNLÜĞÜNÜ İLGİLENDİREN BİR MESELEDİR
Meseleleri kucaklamalıyız, ihata etmeliyiz, usulün zeminine ve ilmin-tefekkürün mihverine oturtmalıyız. Şahsi değerlendirmeler ancak ondan sonra elene-elene, süzüle-süzüle kıvamlanır ve bir değer kazanır. Türkiye’de insanlar, okumaz hale gelmişler/getirilmişlerdir. Eğitimin sonucu bu mu olmalıydı? Türkiye’de en çok fiyatı artan maddelerin biri kağıt, diğeri ilaçtır! Biri fikir kontrolüne, diğer doğum kontrolüne yarıyor! Fikir kontrolü, ‘Kimliksiz kalma’yı doğum kontrolü de Batı emrinde olduğumuzu gösteriyor. Gençler her vesileyle, açık oturumlarda röportajlarda seslenip duruyor: ‘Kimlik bunalımı içindeyiz.’ Onlar hiç değilse itiraf etme samimiyetini ve cesaretini gösteriyor. Gençler öyle de, yetişkinler başka türlü mü? Kimlik bunalımı, toplumun bütünlüğünü ilgilendiren bir meseledir.
NEFSİNİ BİLEN, RABB’İNİ BİLİR
İnsan olmak zor. İmtihan dünyasında olduğumuzu kavramak zor. Üzerimizdeki görev ve sorumluluğun idraki içinde olmak, büyük emanetler taşıyıp hakkını vermemiz gerektiğinin anlayışı içinde hareket etmek! Emanet; iradedir, akıldır, iradi-akli sorumluluktur. Emanete layık olmaktır insan olmak. Değişmez ölçüler, değişim ölçülerinin hayatiyetidir. Muhafazakâr olmadan değişimi savunmak yozlaştırır, değişimi reddederek muhafazakâr olmaya kalkışmak dondurur. Eğitimi de insanı da çok yönlü konuşarak bir hal çaresi bulabiliriz. Ne güzel söylenmiş ‘Güneş ışığına layık olmayan çoktur; ama güneş her gün doğar’ sözü. Aynı özellik, toprakta da havada da, suda da vardır; layık olmayana da olana da verirler. Biz farklıyız. Emaneti kabullenmişiz. Bunu bilmek, nefsini bilmektir. Nefsini bilen, Rabb’ini bilir; Rabb’ini bilen, haddini ve sorumluluğunu bilir; iradesiyle ve aklıyla…
EBEDİYET PROGRAMININ ŞUURLU YOLCULARI OLALIM
Kendi hasretimiz, kendi ruhumuzu bunalıma düşürmeye başlar. Aynı mecrada buluşan besleyici nehir kolları gibi, bir izahlar manzumesi halinde bütünleşip her türlü tıkacı fırlatıp atan gürül gürül bir akışın sıhhat şartlarını tesise mecburuz.
Bize düşen ‘bakış açısı’nın değişmesini sağlamaktır; o yolda ciddi ve tutarlı gayretler sarf etmektir. Neticelerle değil, sebeplerle uğraşmaktır. Eşyadan, konfordan, paradan, evden, arabadan, gezmekten, eğlenmekten, vs. başka bir şey düşünen var mı? Ne zaman, evlerde oturan yani ‘İnsan’ kaale alınacak. Biz ne zaman kullandıklarımıza hâkim olacağız? Kullandıklarımız (ev, eşya, araba, para vs.) bize hâkim olmayıp, bize mahkûm olduğu günler ne zaman gelecek?
Maddi, beşeri, ferdi, ailevi, sosyal bütün unsurlar, bütün imkan ve vasıtalar, mutlak gayeye bağlanmış olmanın nizamı-ahengi-aydınlığı içindedirler. Bundan dolayı da, ebediyet programının şuurlu yolcuları olalım ve dünyevileşip eğitim ve insan meselelerine uyduruk metotlar ve konuşmalara itibar edip, şekli kolaylıklarını ifade etmek için söylenmiş sözleri, mutlak ölçülerin ihmaline yol açacak kadar öne çıkarıp dağınıklığa düşmeyelim.