AK Partili Başar Biberoğlu, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne karşı çıkanların öne sürdüğü iddialara yanıt verdi. Biberoğlu, verdiği cevaplarla her suçlamaya karşı çıktı.
1. GERİCİLEŞİRLER
İlk eleştiri, zamanlamaya: "Ortalık yangın yeri. Bir yandan DEAŞ diğer yandan PKK terörü yaşanıyor. Türk askeri El-Bab’a girmiş. Anayasa değişikliğinin zamanı mı?"
Zamanlama irade ile belirlenmez. Zaten bu tip reformlar olağan değil rutin dışı dönemlerde olur. Bu anayasal değişiklikler, bir siyasi mühendislik faali yeti değil. 15 Temmuz faşist FETÖ’cü darbe girişimi ve işgal hareketine karşı kurtuluş mücadelesi ve milli bir devrimle ortaya çıktı. Sayın Devlet Bahçeli’nin çıkışı ve Türkiye toplumunun talepleri, yürütmenin ihtiyacı bir araya geldi. Siyasetin görevi olgunlaşan değişikliklerin taşıyıcılığını yapmak, zamanın ihtiyacına yanıt vermektir. Böyle yapmayan siyasetçiler, siyasi yapılar, gericileşir, marjinalleşir ve sonuçta yok olup giderler.
2. BU NASIL OHAL?
"OHAL koşullarında demokratik bir referandum yapılamaz"
Fransa’da OHAL son iki yıldır olağan durum haline geldi, en son 15 Temmuz 2017’ye kadar uzatıldı. Fransa’da hem Cumhurbaşkanlığı seçimi hem de parlamento seçimi OHAL’de yapılacak. İkincisi Türkiye’deki bu OHAL, halka karşı değil halka düşman faşist FETÖ gibi yapılara ve terör örgütlerine karşı ilan edildi. Ve şu ana kadar ki pratiğine bakıldığında, insanların demokratik haklarından istifade etmesinde hiç bir sınırlama söz konusu değildir çünkü bu OHAL terörle mücadeleye ve devlet içindeki faşist çeteleri tasfiyeye yönelik. Türkiye’de, OHAL yönetimi altında yürüyen referandum sürecine dair bir tek sınırlama gösteremezler. Bütün televizyonlar, yazılı ve görsel medya, internet ve sosyal medyada hayır’cıların sesi evet’cilerden daha fazla çıkıyor. Yani "Bu OHAL, hayırcıların sesini bastıracak" deniyorsa, bu nasıl bastırmadır ben anlamadım! Türkiye’de temsil alanlarında evet yanlılarının sesi çok az duyuluyor. En son Rıdvan’a, Arda’ya yapılanlara bakın. Şu anda ülkemizde hayır demekte dibine kadar rahatlar insanlar, ama evet demek bazı çevreler bakımından cesaret istiyor. Venedik Komisyonu raporu da objektif değil. Fransa’da OHAL’de seçim uygundur deyip Türkiye’de uygun değil demek iki yüzlülüktür.
3.DEVLET, KİŞİSEL BECERİYE BIRAKILAMAZ
Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan için değil, Erdoğan sonrası Türkiye’nin istikrarı için istenilen bir değişiklik mi?
Şimdi sistemde bir sorun çıkmıyor ama bunun sebebi, Başbakan Binali Yıldırım ile Sayın Cumhurbaşkanı’nın uyumlu çalışmasıdır. Ama bir sistemin geleceğini, insanların uyumlu çalışma becerisine bırakabilir misiniz? Bu çift başlılık, deyim yerindeyse kardeşi kardeşe düşüren bir sistem. Bunu değiştirmek için anayasal anormalliği düzeltmek lazım. Yani aslında bir fiili durumu hukukileştirmek gibi bir şey yok. Anayasa’da yer alan kurallardan kaynaklı "sürekli kriz tehlikesini" gidermek söz konusu.
4. DİKTATÖRLÜĞE DÖRT ÖNLEM
Cumhurbaşkanlığı sistemi, "Türkiye’yi diktatörlüğe veya tek adam yönetimine götürüyor" iddiası gündeme getiriliyor.
Bu tek kişilik hükümettir. Ama tek adam rejimi değildir. Tek adam rejimi otoriterliğe dayanan bir rejimdir. Kurulan sistem tam bir kuvvetler ayrılığını güvencelediği ve kuvvetler arasında bir denge sağladığı için buradan bir otoriterleşme çıkmaz, bu bir. İkincisi, yüzde 50+1 oy alan herhangi bir aday bir çoğulcu yapının desteğiyle bu oyu aldığı için onun sosyolojisi bu otoriterleşmeye izin vermez. Meclis kötüye kullanım ya da bir problem çıktığında mevcut Cumhurbaşkanına karşı harekete geçme ve seçimleri yenileme imkanına sahip olduğu için de çıkmaz. Dördüncüsü ve daha önemlisi, hiç bir hukuki sistem kendi başına bir otoriterlik üretmez ve kendi başına otoriterliği engelleyemez. Otoriterlik ve tek adamlık meselesi, ekonomik, sosyal, siyasal koşullara, ülkenin bulunduğu konjonktür, bölgesel ve küresel egemenlik savaşlarıyla ilgilidir. Bütün bunları söylemek, bu sistemden bir otoriterlik veya diktatörlük çıkar demek, bir hukuk mühendisliği yapmaktır. Onun temel kaynağı da şudur: Ya Meclisi de hükümeti de aynı parti alırsa? Bu demokrasiye inanmamaktır! Tam tersine, bu tezi ileri sürenler otoriterleşme imkan açıyor. Demek istiyorlar ki öyle bir sistem kuralım ki Cumhurbaşkanı bir partiden, meclis çoğunluğu başka bir partiden olsun. Bu hukuk mühendisliği ve halkın iradesini bastırmak değil midir? Tam tersine burada demokratik bir sistem, seçim ilkesine dayanan ve uyumsuzluk çıktığında halka giden bir sistem kurulmaktadır. Kötüye kullanım halinde de siyasi dinamikler, toplumsal tepkiler, o günün kamuoyu, demokratik reaksiyonlar devreye girecektir. Bu sistem sosyoloji ve siyasal dinamiklere alan açtığı için yani meşruiyeti çok güçlü bir sistem olduğu için, otoriterleşme eğilimi gösteren siyasiyi anında tasfiye eder.
5. SOLU DA TEMSİL EDİYOR
"Türkiye’nin toplumsal yapısının sandığa yansımasında, sol oyların yüzde 30’da kaldığı ve CHP’nin Cumhurbaşkanlığı sistemi ile hükümet kurma ya da ortağı olma olasılığının ortadan kalkacağı" savunuluyor.
İktisatçı İdris Küçükömer’in "Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır" analizini hatırlamak lazım. Günümüzde solculuğun esaslarını gelir dağılımında adalet, gelir güvencesi ve sosyal politikalar oluşturur. Ayrıca halkın karşısına tezle çıkma değil, halkın taleplerini teze dönüştürme siyaseti, sosyolojik siyaset solu belirler. CHP ise seçkinci, üstenci ve uzaktan temsil siyaseti yapar. Halka dayanmaz, yerel değildir, Batıcı, aydınlanmacı, modernist bir üstencilik üzerinden siyaset yapar. Çok enteresan, sosyal politikaları ve halka dayanan siyaseti, son 15 yıldır Türkiye’de kendisini muhafazakar demokrat olarak tanımlayan AK Parti uyguluyor. Bu anlamda, aslında Türkiye’nin solu da AK Parti’de temsil ediliyor. AK Parti ne sosyolojik olarak tek bir çoğunluğa ne de değer sistematiği ve kimlikler açısından tek bir çoğunluğa dayanıyor.