Büyük harflerle altını çizerek yazıyorum:
21. YÜZYILIN EN BÜYÜK TEHLİKESİ KURAKLIK VE SUSUZLUKTUR!
Kuraklık ve susuzluk tehlikesine karşı gerekli tedbirlerin alınarak uygulanmaya başlanılması kamu yönetimlerinin öncelikli bir sorunu olmuştur.
DÜNYA ALARMDA TÜRKİYE POPULİZMLE GEÇİŞTİRİYOR!
Türkiye, son yılların en kurak yılını yaşıyor. Kış aylarında, yer altı sularını oluşturan karların yağmaması, bahar ve yaz aylarının ise az yağışlı geçmesi, özellikle büyük şehirlerde birkaç ay içinde su sorunlarının yaşanabileceğinin sinyallerini veriyor. Zira İstanbul’da barajların doluluk oranı yüzde 20’lere düşerken, bu rakam aynı zamanda son 10 yılın en susuz yazının geçtiğinin de göstergesi.
Susuzlukla baş etmeye çalışan Türkiye’de bazı kentler, genellikle ABD’deki gibi su tüketimini kısmayı hedefleyen önlemleri almaya başladı. Buna örnek olarak Antalya, Bolu, Isparta gibi kentleri vermek mümkün. Bu kentlerde bulunan bazı ilçe belediyeleri, şebeke suyundan bahçe sulamayı para cezasıyla yasakladı. Ancak büyükşehirlerde yaşanabilecek olası sıkıntılar hâlâ sürüyor.
BARAJLARDA SU KALMADI
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) verilerine göre geçen yıl Temmuz ayında barajlardaki yüzde 74.71’lik doluluk oranı bu yılın aynı döneminde yüzde 20.92’ye düştü. Son 10 yılın Temmuz ayı verilerine göre ise en kurak yazı yaşıyoruz. Su toplama alanı 619 kilometrekare olan ve İstanbul’daki su ihtiyacının önemli bir bölümünün karşılandığı Terkos’ta çok yağışın olduğu dönemlerde su miktarı 237 milyon metreküpe çıkabiliyor. Gölün ortalama yıllık su miktarı ise 196 milyon metreküp. Ancak şu anda yüzde 49.76 seviyelerinde su bulunduğu belirtiliyor.
Öte yandan bu rakam Ömerli’de yüzde 11.7’ye, Sazlıdere’de yüzde 11.49’a, Elmalı’da yüzde 33.19’a düştü. Ankara ve İzmir, İstanbul’a göre biraz daha şanslı. Ankara’da bulunan Kurtboğazı Barajı yüzde 65 doluluk oranına sahipken, Kavşakkaya’da oran yüzde 43, Eğrekkaya’da ise yüzde 35 civarında. İzmir’de de durum aynı; Tahtalı’da yüzde 56.68, Balçova’da yüzde 45.87, Ürkmez’de yüzde 60.21, Gördes’te yüzde 15.99 doluluk oranı bulunuyor.
ACÎL EYLEM PLANI ÖNERİMİZ
Hızla gelişen teknolojiler içinde birçok maddenin yerine konulabilecek yeni ürünler ortaya çıkıyor. “Sürdürülebilir-Yenilenebilir Enerji” konusunda yeni kaynaklar, yeni buluşlar (inovasyonlar) gündeme geliyor. Ancak suyun yerine geçecek bir madde bulun(a)mamaktadır. Bu nedenle, strateji uzmanları, gelecekte ülkeler arasındaki rekabetin ve savaşların suya dayalı, yani temiz su kaynaklarının sahipliği nedeniyle olacağını öngörüyor.
Su konusunu Cumhurbaşkanı adaylarının vizyonlarında göremesek de, 2020 yılında gelişmiş ülkelerde su miktarının kişi başına 10 bin metreküp olacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de günümüzde 1830 metreküp olan bu rakam, 20 yıl sonra 980 metreküpe gerileyecektir. Yapılan araştırmalarda kişi başına yılda bin metre küpün altında su düşen ülkeler “su fakiri ülkelerdir’’ olarak nitelendiriliyor. Çarpıcı bir gerçek önümüzde duruyor:
Türkiye hızla SU FAKİRİ bir ülke olmaktadır...
Türkiye’de ve dünyada nüfus artış hızı ve kentleşme nedeniyle tüketim ürkütücü biçimde artmakta. UNESCO’nun raporuna göre, 2050 yılında dünya nüfusunun üçte ikisi ciddi su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacak. Bu nedenle, Türkiye olarak bugünden tedbirimizi almak zorundayız. Türkiye’de su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması artık erozyondan da önemli hale gelmiştir. Şunu artık iyice beynimize kaydedelim:
VATANIN SADECE TOPRAĞI DEĞİL, SUYU DA KUTSALDIR...
Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan ve kamuoyuna açıklanan raporda, gelişmekte olan ülkelerde 1 milyar kişinin temiz sudan yoksun olduğu, her yıl 10 milyon kişinin ölümüne neden olan hastalıkların % 80’lik bölümünün de sudan kaynaklandığı bildirilmiş, aynı raporda dünyada halen 80 ülkede su sıkıntısı çekildiği, nüfusun yüzde 40’ının susuzluktan etkilendiği kaydedilmişti.
ÖNERDİĞİM ÖNLEMLER
Çeşitli platformlarda da dile getirilen ve alınması gereken önlemleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Ülkemizde su yönetiminden sorumlu 14 farklı kuruluş bulunmaktadır. Su yönetiminin sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için bu kurumlar tek çatı altında toplanmalıdır.
2. Tarımsal yapıyı iyileştirmek, toprak, su, biyolojik ve genetik zenginlikler gibi doğal üretim kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve verimli kullanılması için bir an evvel Ulusal Toprak ve Su Yasası hazırlanarak kanunlaşması sağlanmalıdır.
3. 167 Sayılı Yeraltı Suları Kanunu’nun günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden düzenlenmeli ve kaçak yeraltı suyu kullanımları için sert önlemler getirilmelidir.
4. Hiç vakit yititilmeden Ulusal Su Konseyi kurulmalıdır.
5. Mevcut ya da giderek daha çok yaşanacak kuraklığın sürekli olarak izlenmesi için de İnceleme ve Uyarı Merkezleri kurulmalıdır.
6. Ülkemizin gelecekte karşı karşıya kalacağı kuraklık tehlikesine karşı Anadolu’daki topraklara daha fazla yağmur düşmesi için, tarım arazileri ekilip biçilmeli ve çölleşmeye karşı tüm Türkiye yeşillendirilmelidir.
7. Su tüketimi en fazla tarım sektöründe gerçekleştirildiğinden, tarımsal sulamanın % 88’i “salma sulama” yöntemiyle yapılmaktadır. “Vahşi Sulama” olarak da adlandırılan salma sulama yönteminin önlenmesiyle her yıl yaklaşık % 60 oranında su tasarrufu sağlanacağı hesaplanıyor. Bu kapsamda yatırım programlarında su kayıplarını önleyecek ve suyun daha az tüketilmesini sağlayacak projelere öncelik verilmelidir. Öte yandan tarımsal sulamada tasarruf sağlayıcı yeni teknolojilerin geliştirilmesinin ve uygulamasının teşvik edilmesi gerekmektedir.
8. Kullanılabilir su kaynaklarımızın tümünü kullanmaya yönelik havzalar arası su transferini öngören büyük projelere destek verilmelidir. Ülkemizdeki Su Havzaları “eşgüdümlü (entegre) havza yönetimi” anlayışıyla yeniden planlanmalı ve mevcut havzalar su kirliliğine karşı korunmalıdır. Zira endüstrinin ürettiği zehirli ve ağır metaller içeren suların % 22’si arıtılmakta, % 78’i arıtılmadan doğrudan göl, akarsu ve denizlere ulaşmaktadır.
9. Su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik araştırmalara daha fazla kaynak ayrılmalı, meteorolojik ve hidrolojik değişikliklerin depolandığı veri bankaları kurulmalıdır.
10. Türkiye’nin gelecekte çok ciddi su sorunu ile karşı karşıya kalacağı düşüncesiyle bütün bireylerin su kullanım alışkanlıklarını değiştirmesi ve bütün sektörlerde su tasarrufuna yönelik bilinç oluşturulmalıdır. Bireylerin su tüketim alışkanlıkların değiştirilmesi için zorlayıcı bir tedbir olarak su fiyatlarının uzun vadede aşama aşama yükseltilmesi ve özellikle tarımsal sulamada bir bedel konulması iyi bir çözüm aracı olacaktır.
11. Büyükşehirlerin muhtemel susuzluk problemlerine karşı şimdiden gerekli tedbirler alınmalıdır. Mevcut şehiriçi su şebekelerinde kaçak ve kayıp oranı % 40 gibi büyük bir orana ulaşmıştır. Sözkonusu su kaçak ve israfının önlenmesi için eskiyen şehiriçi şebeke su sistemlerinin yenilenmesine ilişkin yatırım projeleri desteklenmelidir.
12. Dünyada suya erişimin temel insan hakkı kabul edilmesi nedeniyle yeni bir ulusal sınır aşan sular politikası oluşturulmalıdır.
13. Manavgat Çayı Suyu Temin Projesi kapsamında günde 500 bin metreküp suyun tankerlere yüklenerek denizyoluyla İsrail’e satışı konusunda çok dikkatli olunmalı ve uzun vadede ülkemizi bağlayıcı anlaşmalardan şiddetle kaçınılmalıdır. (İsrail’in Gazze’ye yaptığı son saldırıların ardından kopma noktasına gelen ilişkilere göre değerlendirilmelidir.)
Kuraklık ve susuzluk tehlikesine karşı İVEDİLİKLE gerekli tedbirler alınmalı ve süratle bir STRATEJİK PLANLAMA yapılmalıdır. Konunun DEVLET SU POLİTİKASI kapsamında ele alınması kadar SARIYER BELEDİYESİ tarafından “bölgesel, bilimsel bir plana” bağlanması da yaşamsal önem taşımaktadır . Belediye Başkanımız Sayın Şükrü Genç’in değerlendirmesine sunarım.